Haberde Bursa

ŞİİR DİNLETİSİ

08.02.2022
450

Sivas’ta geçtiği söylenen; Cumhuriyetin ilk yıllarında, batılılaşma hareketi kapsamında -biraz zamansız- karar verilerek Anadolu’ya opera götürülmesine karar verilir. Dört saat süren, ağır bir opera eseri seçilir ve bir mekanda ( stadyum olabilir) zorla doldurulmuş köylülere dört saat opera dinletilir. Köylüler büyük bir sessizlik içinde eseri dinlerler. Konser bitiminde köylünün birine fikrinin ne olduğu sorulur: “Operayı nasıl buldunuz?” Köylünün yanıtı: “Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi.” Olur.

Eğitimci yazar, siyaset adamı Zeki Baştürk beni şiir dinletisine davet etti sağ olsun. Gittim tabii. Şiir yazamam, okuyamam, ilk kez bir şiir dinletisine gideceğim. Umarım dinleti sonunda “Ahmet, Ahmet olalı böyle zulüm görmedi” durumuna düşmem…

15 Ocak 2022 saat 13.30 da , Ressam Şefik Bursalı Akademi Salonu’nda yapılacak şiir dinletisi saat 14.30’da program sunucusunun tok ve kalın sesi ile başladı. Dinletinin yöneticilerinden olduğunu düşündüğüm Selahattin Bey tripotun üzerindeki minicik fotoğraf makinesinin karşısında yerini aldı. Dinletilerde karşılaşılan sorunları dile getirerek ilk konuşmasını yaptı.

Beklenen bir saat boyunca akort yapmaya bolca zaman bulan tek kemancı da kemanının yaylarını gerip okunacak şiir ve şarkılara hazır olduğunu yayı bir kez kaydırarak belirtti. Sunucu da boğazını son kez temizleyip ilk anonsunu: “Nezaket Hanımefendi sizlere bir şiir sunacak” diyerek yaptı. Ben o sırada girişten aldığım “Şehir Postası” gazetesinin boşluklarına notlar almaya başladım. Gazete kağıdı pahalı olunca yanlarda pek boşluk bırakmadıklarından not alacak yer darlığı yaşıyordum.

İkinci kez sahneye Bahtiyar Bey çıktı. Bordo kazak üzerine bağladığı gri boyun bağı bağlamıştı boynuna. Şarkısını söyledi keman eşliğinde. Demek ki, dinleti bir şarkı bir şiir formatında ilerleyecekti.

Siyah üzerine yeşil desenli gömleğinin altına gri pantolon giymiş bir bey yaklaşık yüz elli metrekarelik salonda; kimi zaman eli arkasında, kimi zaman elleri cebinde (hali perişan) kimi zaman elleri yanda dolaşmaya başladı.

Sunucu, ciddi yüz ifadesine tok ve kalın sesini da katarak Ali Bey’i anons etti. Aynı ciddiyetle sahne alan Ali Bey; ”İyi günler” diyerek söze başladı ve işaret parmağı ile şiirde geçen sözcüklerin altını çize çize şiirini okudu. En son mısrada yine işaret parmağını ileri doğru uzatarak; “ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, iler!” dermiş gibi şiirini bitirdi.

Bir hanımefendi; beyaz ayakkabı, beyaz üzerine siyah dikey çizgileri olan giysileri ile sahneye çıktı. Müzeyyen Senar gibi “Mevsim artık Sonbahar” şarkısını icra etti. Ben de kendi kendime, “ne sonbaharı hanımefendi yaşadığım kış kış” demişim içimden.

Sunucu, şarkı bitince teşekkür edip yerine yollama hamlesi yaparken sanatçı, “neyleyim neyleyim ben böyle yari” diyerek ikinci şarkısına girince çaresiz yerine oturup, ikinci şarkının bitmesini bekledi.

Sunucu Hayati Bey cep telefonundan Nazım Hikmet’in “Davet” şiirini açıp; “Ne yani hem suyun başındayım hem bir damla su içmeyeyim mi?. Ben de şiir okuyacağım” der gibi bakıp büyük ustasının doğum yıldönümü olduğunu anımsatarak şiirini davudi sesiyle okudu.

Sunucu, salonda gezen beyefendinin adını; “lütfen” le anons etti. Sahneye alışık, mikrofonla barışık olduğu anlaşılan beyefendi hakikaten çok güzel şarkı söyledi. İçimden; “ben de böyle güzel şarkı söylesem bütün salonlarda gezerim vallahi!” diye geçirdim.

Onun ardından sahnede yerini alan -konuşmasından Karadeniz yöremizden olduğu anlaşılan- başka bir beyefendi kağıdını sehpaya yerleştirdi. Maskesini çıkardı, “Cümleden merhabalar, Nazım Hikmed’in doğum gününü kutlarım” dedikten sonra yöresel şivesiyle gelmiş geçmiş tüm şair ve yazarların adlarını saymaya başladı. Tam “bitti” derken kağıdın arkasında da devamı varmış. Başladı kaldığı yerden devam etmeye. “Benim adımı da sayacak mı?” diye listeyi sonuna kadar dikkatle dinledim saymadı. Üzüldüm tabii. Bu arkadaşı önceden tanısaydım adımı listenin sonuna yazdırırdım da salondakiler: “Ahmet Koçak da kim? Giç duymadık. Ne geziyor yazarların içinde? “diye şaşırırlardı belki. Listesi bittikten sonra uzunca bir şiir de okuyarak, dinleti zamanının üçte birini kendi nefsine ayırmış oldu.

Karşı duvarda “Şiir sessizliği sever” yazan bir döviz asılıydı. Yukarıda Atatürk resmi de vardı. Salonun her köşesine bakan mavi gözleriyle: ”İşte, ben sizler gibi sanatsever, çağdaş vatandaşlar olsun diye tüm zorlukları aştım. Kadın erkek karışık oturmanız da beni anladığınızı gösteriyor. Sizi seviyorum” der gibi bakıyordu salondakilere ve sahne alanlara.

Sunucu Başka bir hanımefendiyi anons etti. Çok sevimli sempatik bir hanımefendiymiş. Şiirinde bir dize çok vurucuydu; “Nar ağacı sanma, Darağacı darağacı” deyince bizi hüzne boğdu.

Salonda ikinci tanıdığım Nezir Bey anons edilince dikkat kesildim. Sahneye çıktı “merhaba efendim” dedikten sonra kendi şiirini okudu, alkış aldı.

Bir şiir bir şarkı olarak dinleti devem ederken yine düşüncelere daldım. Günlük yaşamlarında; hayatın zorlukları, üç yıldır yaşadığımız salgın hastalık, hayat pahalılığının dayanılmazlığı, ülkenin düştüğü durum derken iyice bunalmış insanlar kendilerine şiir dinletisiyle bir vaha oluşturmuş kısa bir süre de olsa nefes alıyorlardı bu salonda.

Assolistler en sona çıkarmış. Dinletinin kurucularından olan Zeki Baştürk’ü sahneye davet etti sunucu. Yüce Rabbim benim gibi ona da şiir yazma, şiir okuma, şarkı söyleme yeteneği vermemiş, çok güzel hitabet ile yazma yeteneği vermiş. Başladı -her olaya her duruma göre her zaman hazır olan- güzel konuşmasına. Onun konuşmasının ardından bu güzel aktivite sona erdi.

Başa dönersem; bu şiir dinletisi beklediğim gibi çıkmadı. Dinlemekten, o ortamda bulunmaktan, olanı biteni yazmaktan büyük bir zevk aldığımı anladım. “Ahmet Ahmet olalı böyle bir güzellik görmedi” düşünceleriyle salondan ayrıldım. Tüm sanatseverlere teşekkür ediyor, sağlıklı günler diliyorum.                                                 ahmet.kocak16@hotmail.com

YORUMLAR

  1. M Kemal Çınar dedi ki:

    Eline sağlık Ahmet hocam çok mütevazi alçak gönüllü bir makale olmuş sen yazmışsın ben sanki oradaymışım gibi bana. Selamlar

>