Haberde Bursa

MİNİ MİNİ BİRİNCİLER

30.04.2022
325

İlkokul öğretmenleri, meslek hayatları boyunca en az beş kez birinci sınıf okuturlar. Birinci sınıfları okutmak eğlenceli olduğu kadar zordur da. Önünüze konan beyaz bir kâğıt gibidirler ve kâğıdailk yazıyı siz yazarsınız. Yazı güzel olursa; çocuk aldığı doğru davranışlarla ömür boyu başarılı, kötü olursa düzeltilmesi diğer öğretmenlerin maharetli ellerine kalmıştır artık.

Minicik, saf, temiz yavrucaklar sınıfınıza gelir, durmadan konuşurlar susturamazsınız. Sınıf seviyesi yükseldikçe konuşmaları azalmaya başlar. Ortaokulda biraz azalır,lise bitiminden sonra ağızlarından kerpetenle laf alamazsınız artık. Bir yerlerde yanlış giden bir şeyler var gibi…

Mini mini birinciler, toplu yaşanılan yerlerde nasıl davranacağını bilmeden gezer, konuşur koşar dururlar ortalıkta.İşte mini mini birincilerden inciler:

Okulun ilk açıldığı haftaydı. Sınıfa girdim. Özgür adlı öğrenci sırt üstü yere yatmış, diğer çocuklar etrafına toplanmış. Telaşla sordum: “Ne oldu Özgür’e çocuklar?”

“Öğretmenim Özgür bayıldı” dediler koro halinde. Hemen etrafını boşalttım. Nabzına baktım atıyor. Gözkapakları kıpırdıyor. Öğretmen masasına yatırdım. Biraz sonra ayıldı. Yerine geçirip oturttum. Gözüm Özgür’ün üzerinde. Ailenin verdiği telefon numarasını aradım. Durumu anlatınca annesi başladı gülmeye; “Hocam telaş etmeyin. Özgür, dikkat çekmek istediğinde bayılma numarası yapar hep.” Kerataya bak! Beni nasıl da korkuttu. Ertesi gün sınıfa girdim yine aynı manzara. Yüzükoyun yatmış. Önemsemeden masama geçip oturdum. Çocuklar: “Öğretmenim Özgür yine bayıldı.” dediler. Benim ilgisizliğime bir anlam veremediler. Bir şey olmamış gibi derse başladım. Eyleminin işe yaramadığını düşünen Özgür uykudan uyanmış gibi kalktı, genleşti, üzerindeki tozları çırpıp yerine geçti. Başka gün yine yerde baygın yatıyor. Ayağımla dürterek: “Tamam evladım haydi yerine geç.” dedim kalkıp yerine geçti. Baktı, foyası meydana çıktı, bu sefer teneffüslerde aynı numarayı yapmaya başlamış. Nöbetçi öğretmenlere bayıldığını söylemesi için arkadaşlarını gönderip, bahçede yere boylu boyunca uzanmış. Nöbetçi öğretmenler telaşla odaya gelip, “Ahmet Bey senin bir öğrencin bayılmış!” demeye başladılar. Ben de: “Önemli değil hocam ayağınızla dürtün ayılır.” dememe hayretler içinde kaldılar. Zamanla tüm okul bayılma numarasına alışınca Özgür de huyundan vaz geçti.

İlkokuma yazma kitabında olan kısa bir okuma parçasından bir cümleyi defterlerine yazmalarını istedim. Cümleyi bulan defterine yazdı. Mustafa, geç ve güç öğrenen bir öğrenciydi ve o cümleyi ne bulabilmiş ne de yazabilmişti. Yanına gittim parçadaki cümleyi parmağımla gösterdim anlamadı. Cümleyi kalemle yuvarlak içine aldım: “Bu cümleyi defterine yaz Mustafa” dedim. Mustafa yine anlamadan yüzüme bakıyor. “Bak Mustafa, bu cümleyi harf harf defterine yaz” dedim.Mustafa hala aval aval yüzüme bakıyor. Yanında oturan Sakine, sakinliğini bozarak Mustafa’ya bağırdı: “Lan Mustafa! Neyini anlamıyorsun? Bu cümleyi defterine yazdiyoor!” diye bağırdıktan sonra elindeki kalemini defterine doğru attı, arkasına sertçe yaslandı ve kollarını göğsüne bağladı.

Okumaya geçtiler. Sınıf kurdelelerle gelincik tarlasına döndü. Önce hece, ardından kelime yazma yarışmaları derken sıra cümle yazmaya geldi. “Çantamı aldım okula geldim, yazın çocuklar. Bitiren bana getirsin” dedim. Sınıfta hummalı bir çalışma başladı. Kendi yazdığını eliyle kapatıp göstermeyenler, kopya çekmek isteyip gözleri fıldır fıldıretrafta olanlar falan derken İsa yazmış, bitirmiş. Koşarak masama geldi. Elindeki defteri iyi okuyayım diye yamacıma tuttu. Okudum. Doğru yazmış, noktasını bile unutmamış. Sevinçle “İsaaa!” diye bağırdım. İsa defteri masama atıp kaçtı. Sınıfın arkalarından bana cildircildir bakıyor. “İsa neden kaçtın? Doğru yazmışsın aferin sana! Gel yanıma.” dedim. Geldi saçlarını okşamamla tüm sınıf elinde defter masama birikti. Defterine, “Çanta” yazan da sadece “Ç” yazan da gelmiş!

Test çözmeye geçtik. Doğru yanıtları; “Adana’nın A’sı, Bursa’nın B’si” diye açıklıyordum. Çağla da bana heveslenmiş olmalı ki; C şıkkı olan doğru yanıtı “C’nin cevizi” diyerek açıkladı.

Ayhan sürekli yaramazlıklar yapıyor devamlı uyarıyorum: “Bir daha yapma Ayhan!” Bu defalarca tekrarlandı aylar boyunca. Bir gün Zeynep’in hırkasını giyip eve gitmiş yanlışlıkla. Ertesi gün getirdi hırkayı bana verdi. “TamamAyhan geç yerine” dedim.  Zeynep geldi hırkasını aldı. Ayhan yerine doğru giderken durdu, düşündü. Tekrar yanıma geldi; “Bir daha yapmayayım değil mi öğretmenim?” deyip yerine geçti.

İki sayfalık ev ödevi dağıttım. Önde oturan Süslü Aysel: “Öğretmenim kâğıtlarımı zımbalar mısın?” dedi.Zımbaladım. Onu görenler “öğretmenim benimkini de zımbalar mısın?” Geleninkini zımbaladım. Cemil geldi: “Öğretmenim benimkini de cımbızlar mısın?” dedi, güldüm. Cımbızlayıp(?) verdim.  Yarı yolda durdu, düşündü ve bana açıklama gereği duydu herhalde ki, koluma dürterek açıklamasını yaptı:” öğretmenim ben hep cımbızla zımbızı karıştırıyorum” daha çok güldüm doğrusunu söyledim.  Çocuklara döndüm: “Çocuklar kâğıdı zımbızlanmayanvarsa getirsin zımbızlayayım” deyiverdim.  Tüm sınıf güldü. İşte böyle; gülme öğrencine gelir başına!

Dedim ya; mini mini birincileri okutmak çok zevkli, zevkli olduğu kadar yorucudur da.

ahmet.kocak16@hotmail.com.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>