Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; ÂŞIK VEYSEL’İ ANDIK

27.01.2024
33

Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;

Torunum Ahmet Erdem ilkokul dördüncü sınıfta okuyor. Günümüzdeki her çocuk gibi dizüstü bilgisayar, tablet ve cep telefonlarını çok iyi kullanıyor. Ben üç çeşit çalgı aleti çalardım o günümüz aletlerini çalıyor. İnternette oyun oynarken iyi derecede İngilizce konuşmayı ve yazmayı öğrendi kendiliğinden. Sık sık onu bilgisayar oyunlarından uzaklaştırırım. Parka doğru gezintiye çıkarmak istediğimde:

“Erdem bak bu gün hava güneşli. Hadi parka gidip güneşlenelim. D vitamini almalıyım. Alamazsam kemiklerim zayıf düşer.” derim. O:

“Sen git al. Ben gelmem.” der.

“Sen olmayınca yalnız kalıyor, sıkılıyorum.” derim ve ikna ederim. 25 Ocak 2024 Perşembe günü bilgisayarla oyun oynarken:

“Ahmet Erdem,  Âşık Veysel’i anma programı var akşama. Ona gidelim mi birlikte?” Oyundan başını kaldırmadan;

“Olur.” dedi.

Söz verdi mi yerine getirir. Akşam yola çıktık. Barış Manço Kültür Merkezi’ndeyiz. Salona girdik. Torunum salondaki seyircilerin yaş ortalamasının yetmiş olduğunu görünce:

“Ya dede tüm insanlar yaşlı. Beni neden buraya getirdin?”

“Senin gelmen salonun yaş ortalamasını düşürdü. Gel önlerden yer kapalım.”

“Hayır. Ben en arkada oturmak istiyorum.”

“Peki” dedim geçtik en arkaya oturduk.

                                                       …

Yürü bire Hızır Paşa/Senin de çarkın kırılır/Güvendiğin padişahın/O da bir gün devrilir…”

Sivas Yıldızeli’nde yaşayan Pir Sultan Abdal, şiirinde seslendiği Hızır Paşa tarafından idam edilince ozanlarımız cumhuriyet kuruluncaya kadar sustular. Cumhuriyetin sağladığı özgür, laik ortam ve kültüre verilen önemden sonra Sivas- Şarkışla’dan başka bir Pir Sultan Abdal çıktı ve “Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece / Bilmiyorum ne haldayım / Gidiyorum gündüz gece…” diye seslendi Anadolu’ya. Anadolu bu seslenişi çok sevdi.

                                                      …                                                                                                                                                  

Sahne, Âşık Veysel’in ellinci ölüm yıldönümü için son hazırlık çalışmaları içinde. Salona birkaç çocuk girince torunum yalnızlıktan, salon yaşlılıktan kurtuldu. Ben otururken bacak bacak üstüne atmışım torunum:

“Dede, anma gününde ayak ayak üstüne atman doğru mu?” deyince hemen ayaklarımı indirdim. Sorularına devam etti:

“Bu âşık Veysel de kimdir?”

“O büyük bir halk ozanıdır. Sen hiç uzun ince bir yoldayım diye bir türkü duydun mu?”

“Evet. Duydum. Tarkan söylüyordu.”

“Hah işte, o türküyü ve daha nice türküleri yakan adamdır Âşık Veysel.”

                                                           …

“Beni hor görme kardeşim  /Sen altınsın ben tunç muyum / Aynı vardan var olmuşuz / Sen gümüşsün ben sac mıyım…” dizeleriyle seslendiğine göre büyük ozanı hor görenler olmuş demek ki? O, bu salonda saygıyla anılırken hor görenler nerede? Onu hor görenler Âşık Mahsuni Şerif’in evini yakmışlar köyünü terk etsin diye.  O bir daha yapmış, yine yakmışlar o yine yapmış ve Zalım türküsünü yakmış:

Dünya zalımlar dünyası/ Giden zalım gelen zalım/ İnsanlığın yüz karası/Hayvan gibi ölen zalım

Zalım, zalım, zalım zalım/Ne olacak benim hâlım”

Almış ele arsızlığı/ Baştanbaşa yersizliği/ Bilmem neden hırsızlığı/ Yapan değil bilen zalım…”

                                                      

Sahnede Aşık Veysel türküleri başladı. İlk Yozgatlı hemşerimiz Mehmet Kundak söyledi. Torunum:

“Dede, Âşık Veysel’den başka ozan yok mu?”

“Var elbette. Ondan önce dünyaca ünlü bir ozanımız var adı Nazım Nikmet.”

“Nazım Hikmet Kim?”

“O, âşıklık geleneğinden gelmez ama çok büyük bir şairdir. Karlı Kayın Ormanında şarkısını duydun mu?

“Evet. Duydum. Zülfü Livaneli söylüyor.”

“Hah işte o şarkının sözlerini yazan,  Abidin Dino’ya: “Abidin sen mutluluğun resmini çizebilir misin? “diye soran adamdır Nazım Hikmet.

“Abidin Dino da kim?”

Çocuk hiç duymadığı insanları duymanın merakı içinde soruyor da soruyor…

Sahnedeki sanatçılar:  Âşık Kamber Nar, Âşık Mehmet Kundak, Âşık Sinemi, Öznur Tektaş, Gülsüm Kahraman, Ozan Maralı, Nuri Derin Âşık Veysel’den türküler çalıp söylüyor, seyirciler de onlara eşlik ediyorlar.

Baktım torunum iyice havaya girmiş, coşmuş ellerini havaya kaldırıp tempo tutuyor, sanatçıları alkışlıyor. Bir ara bacak bacak üstüne attığını gördüm kimsenin ahı kimsede kalmaz;

“Ahmet Erdem ne oluyor?”

“Ne oluyor ki dede?”

“Bak bacak bacak üstüne atmışsın. Anma gününde olur mu hiç?” mahcup oldu hemen indirdi.

Yedi yaşında çiçek hastalığına yakalanıp gözleri görmez olan Âşık Veysel için anlatılan bir söylenti vardır;

İki kapılı bir handa yürüdüğümüzü bize türküyle anlatan büyük ozan, ilk karısının kendisini terk edeceğini anladığında; gittiği yerde sıkıntı çekmesin, kendisini ezdirmesin diye ayakkabısının içine bir tomar para bırakır ve ardından da şu türküyü yakar:
Güzelliğin on par’ etmez / Bu bendeki âşk olmasa / Eğlenecek yer bulaman / Gönlümdeki köşk olmasa.

Dönüş yolunda yeni şeyler öğrenen torunum eve doğru mutlulukla yürüyordu…

ahmet.kocak16@hotmail.com

 

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>