Haberde Bursa

KIZILDERE KATLİAMI VE KATLEDİLEN DEVRİMCİLER UNUTULMADI

30.03.2022
343
Geçmiş dönem CHP Parti Meclis Üyesi Güler Buğday; Kızıldere’ de yaşananları kaleme aldı.
Buğday; “On’lar faşizme ve emeperyalizme direnen ve yüreklerimizde ölümsüzleşen yiğit evlatlarımızdır.
27 Mart 1972 günü Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için THKP-C ve THKO üyeleri, Ünye’de NATO’ya ait radar istasyonunda çalışan iki İngiliz ve bir Kanadalıyı kaçırdılar.
Tokat’ın Kızıldere köyüne götürülmesine karar verildi.
Ancak köyde saklanılan evin ihbar edilmesi sonucu operasyon kararı alındı ve ev askerler tarafından kuşatıldı.
30 Mart 1972’de görüşme yapılması isteğine uyarak çatıya çıkan Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Cihan Alptekin ve Saffet Alp’e ağır makineli silahlarla ateş açıldı. Mevzilendikleri muhtarın evinde devlet güçleri tarafından öldürüldüler.
Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz’ın öldürüldüğü katliamdan yalnızca Ertuğrul Kürkçü kurtulabildi.
Tüm dünyada etkili olan 68 olaylarının Türkiye’de de etkili olmasıyla toplumsal muhalefetin giderek güçlendiği yıllardı.
Türkiye İşçi Partisi meclise milletvekilleri soktu, birbiri ardına devrimci örgütler ve partiler kuruldu.
Sendika, toplu sözleşme ve grev yasaları hakkında verilen ve esas olarak Türk-İş’ten DİSK’e işçi akışını engellemeyi hedefleyen kanun teklifi sonucu yaşanan 15-16 Haziran işçi eylemlikleri sonucunda, İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edildi.
Ülkede hızla güçlenen bu devrimci anlayış egemen sınıfın giderek daha büyük bir paniğe kapılmasına neden oldu.
Mahir Çayan ve 9 Arkadaşının Kızıldere’de katledilişlerinin üzerinden 50 yıl geçti.
Bu yiğit devrimciler Deniz GEZMİŞ, Hüseyin İNAN ve Yusuf ASLAN’ın idamlarının önlenebilmesi için siyasi iktidarı geriletebilecek ve 12 Mart Faşizmini kitlelere teşhir edecek etkili bir eylemliliğin mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı.
Bu amaçla yola koyuldular.
Tokat Niksar’ın Kızıldere köyünde kontrgerilla tarafından kuşatıldılar. Devrimci değerlerin korunması için ve devrimci dayanışma uğruna, teslim olmaktansa, direnerek ölmeyi tercih ettiler.
30 Mart 1972 katliamı, egemen güçlerin kuşandığı faşist zihniyetin bugünlere kadar uzanan tutum ve politikalarının kavranması ile ilgili önemli ipuçlarını da vermektedir.
Kızıldere katliamının hesabı sorulamadığı için bu anlayış ve benzeri olaylar günümüzde de süregelmektedir.
Bu katliamdan yalnızca Ertuğrul Kürkçü yakalandı.
Yaptığı açıklamada:
“Devlet bize, bizim kendimize verdiğimizden daha çok kıymet veriyordu. ‘Eğer bu kadar insanı bir arada yakalamışken bunları ezmezsek önümüzdeki yıllarda Türkiye devrimci hareketinde önemli rol oynayacak kişilerin canını bağışlamış olacağız’ dediler” sözlerine yer verdi.
Kürkçü’nün anlatısı şöyle devam ediyor:
“12 Mart’ı benim için hüzünlü bir öykü haline dönüştüren şey Kızıldere katliamı ile birlikte Türkiye devrimci hareketinin o güne kadar yetiştirdiği en etkin önderler katmanının ortadan kaldırılmasıydı.
12 Mart öncesi belki de Türkiye’nin siyasi tarihinde yaşanmış olan en özgürlükçü dönemdir.
Bu özgürlüğün nedeni devletin ya da anayasanın özgürlükçü olması değil. O dönemde Türkiye ilk kez bu kadar büyük bir sendikalaşma dalgası yaşamıştı. Köylüler toprak talebiyle harekete geçtiler.
Rivayetin aksine işçi hareketi öğrenci hareketini izlemedi, öğrenciler işçileri izledi.
Bizim mücadelemiz Denizlerin yaşamını kurtarmaya yetmedi. Ben daha sonraki yıllarda cezaevlerinde halkın arasından gelen gardiyanlar, cezaevi yöneticileri tarafından “Denizlerin arkadaşıyım” diye saygı gördüm. Onların kalbinde bile kendilerine yer açan insanlardı.
Onlar bizi şiddetle baskıyla yıkmış olabilir ama asıl mücadele halkın kalbinde kazanılmıştır.
Kim hatırlıyor Muhsin Batur’u, Ali Elverdi’yi?
Herkes Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı hatırlıyor. Herkesin onlar için söylenecek sözü var.
Türkiye gibi muhafazakâr olduğu iddia edilen bir ülkede devrimcilerin bu kadar çok kültürel geleneğin içine yerleşmiş olmaları çok önemli.”
Aradan 50 yıl geçti emperyalizm ve işbirlikçileri ülkemizde daha etkin oldular.
Devrimci gelenek 12 Eylülde oldukça acımasız ve ceberutça ezildi.
Bu gün ancak biz gibi kelaynaklar tarafından korunuyor, anılıyor ve acıları yüreklerde hissediliyor.
Çünkü devrimciler, yurtseverler ve halk adına mücadele eden yiğitlerin yerine kindar ve dindar nesiller yetiştireceğiz diye ülkemizin gençliğinin belli bir kesimini pasifize ettiler.
Yaşamlarını bu gerici ve umutları tüketen tarikat ve cemaatlerin karanlık emellerine teslim ettiler.
Artık ülkemiz her alanda emeperyalizmin ve maşalarının soygun düzenine kurban edilmek için açlığa, yokluğa ve çaresizliğe itilmektedir.
Ancak bu düzen böyle girmeyecek. Bu karanlık aydınlanacak ve ülkemizi her alanda iflas ettirip varsıllaşanlar adalet önünde mutlaka hesap verecekler.
Bu duygularla kaybettiğimiz tüm devrimcileri saygıyla anıyorum.
Işıklar içinde uyusunlar yıldızlar yoldaşı olsun ve tüm aydınlara, karanlığa direnen tüm gençlere ve onları evlat kabul eden anne babalara baş sağlığı diliyorum.
Sevgiyle, saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile özgür bir yaşam ve hakça paylaşılan bir düzende yaşayalım ve yaşatalım.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>