Haberde Bursa

Büyük Mücadelede Hayata Tutunmak İçin Göğüs Göğüse Savaş… SELANİKLİ…

06.02.2022
380

Yazmak güzeldir, yazdığın bir efsaneye hayat verdiğinde. Aslında bir eğitimcinin görev süresi boyunca en büyük hayali emekli olduğunda kendinden sonra eğitim camiasının neferi olan yeni nesil öğretmenlerin faydalanacağı kitaplar yazmaktır. Emekli öğretmen Mehmet Özcan’da o idealist eğitimcilerden. Emekli oldukTan sonra biri o zaman 8 yaşında olan torunu Emre Özcan ile 2013 yılında kaleme aldığı hayvanların insanlarla öykülerini anlattığı “Dedemin Öyküleri” kitabı, İyi ki; Yazmışım ve komşunun hikayelerini anlattığı Selanikli isimli eserleri ile amatör olmaktan çıkan kalemi ile Mehmet Özcan’ı siz değerli okuyucularımızla bu sayımızda buluşturacağız.

 

“Yokluklar Mücadele Ederek Öğretmen Oldum”

Mehmet Özcan öğretmenimizin hayat hikayesi Türkiye’nin yokluk yıllarına kadar dayanıyor. 1953 Karabük doğumlu Mehmet Özcan 5 kardeşin tek bir odada hayata tutunmaya çalıştığı bir ailenin en küçük evladı. 1956 yılında babasını kaybeden Mehmet Özcan’ın hayatı 1965 yılında 11,5 yaşında Kastamonu Göl İlköğretmen Yatılı Bölge Okulunu kazanmasıyla birlikte değişir. 6 yıllık ağır bir eğitim alarak Öğretmen olarak 1971 yılında mezun olmasına rağmen reşit olmadığı gerekçesi ile ataması yapılmaz. 18 yaşını doldurduğu gün doğum yeri olan Kapullu’dan Karabük’e olan 60 kilometreyi yürüyerek giderek Milli Eğitim İlçe Müdürlüğü’ne atanması için dilekçe ile müracaat eder. Karabük’te ahırdan bozma bir mekanda atamanın yapılacağı 2 gece 3 gündüz ise geçmek bilmez. Nihayet sevinçli haber Mehmet Özcan’a gelmiştir. 1972’nin son aylarında 2 yıl Çorum Sungurlu Karakocalı, 2 yıl Zonguldak Beycuma Saraycık, 4 yıl Karabük Bulak Yetiştirme Yurdu görevlerinde bulunur. Askerlik görevinin büyük bir kısmını da öğretmen olarak yapar. Yetiştirme Yurdu’nda sadece öğretmen değil aynı zamanda idarecilik görevide verilir Mehmet Özcan’a. Yurdun yıllık masrafını karşılamakla yükümlü Koruma Birliği’ni kaymakam ve belediye başkanının da desteği ile tekrar yapılandırır ve bu yapılandırma Türkiye’ye rol model olur. Oluşturulan imece sistemi ile Yetiştirme Yurdu’nun öğrencileri geleceğin doktorları, eczacıları, mühendisleri olmayı başarır ve mesleklerini ellerine aldıklarında Yetiştirme Yurdu’nun en büyük maddi destekçisi olurlar. Yetiştirme Yurdu’nda yakaladığı bu başarı Mehmet Özcan’ı doğduğu topraklarda Kapullu’da 14 yıl hem öğretmenlik hemde idarecilik yapmasını sağlar. Emeklilik günleri  yaklaşmıştır Mehmet Özcan’ın ama aklında hep yurtdışında Eğitim Ateşesi olmak yer edinmiştir. 1988’de girdiği sınavda 81’inci olur ama sözlüde elenir. Bu tarihte Ankara’ya tayin edilmiş ve birkaç okulda da idareci olarak görev almıştır. Takvimlerin 1992 yılını gösterdiğinde birkez daha yurtdışı için girişimde bulunur. Sınavdan Türkiye 7’cisi olarak çıkar. Snrasında Türklerin yoğun olarak yaşadığı Belçika’nın Bürüksel şehrinde 5 yıl tek bir kelime dahi bilmeden çalışmaya başlar. Yıllar içinde Flemen dilini öğrenir. 1998 yılında Ankara Mamak’a birinci derece memur olarak dönüş yapar. 1999 Körfez Depremi’nden 1 ay öncede Milli Eğitim’den üst düzey memur sıfatı ile emekli olur. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra Sezer’in “Ulusal Okuma-Yazma” programı için Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından göreve davet edilince 2000-2002 yılları arasında 65 yaş üzeri teyze ve amcalara Türkçe öğretmenliği yapar.

“Emekli Bir Öğretmen Ardında Okunacak Kitap Bıraktığında Mutlu Olur…”

Emeklilik günlerinde eğitimden kopmayan Mehmet Özcan; 2004 yıllarında öğretmenlik yıllarını yazmaya karar verir ve 6 yıllık çalışma sonrası “İyiki Yazmışım” isimli 5 bölümden oluşan ilk kitabının yazımını bitirerek yayınlar. 2010 yılında okuyucularla buluşan bu kitap sadece Mehmet Özcan’ın hayatını değil birlikte mesai arkadaşlarınında başlarından geçen mesleki deneyimleri en sade dille okuyucu ile buluşturan bir eserdir. Mehmet Özcan’ın hayatında önemli bir yer tutatn ve hala gözü gibi bakarak sakladığı “Tahta Bavul ve Dolma Kalem” hala aynı özenle ve özlemle evinin bir köşesinde yerini muhafaza eder. 2010 yılında iki oğlundan biri olan Can Özcan’ın Bursa’da iş bulması ile birlikte Ankara’dan Bursa’ya göç kararı alırlar. Büyük oğlu Deniz Özcan’da Bursa’ya gelmiş tüm aile artık Bursa’da yaşamaktadır. 2013 yılında ise Deniz Özcan’ın oğlu olan torunu Emre Özcan’ın hayallerini kaleme aldığı “Dedemin Öyküleri” kitabını hazırlar. İçindeki toplam 11 öyküde hayvanların insan yaşantısına olan katkıların anlatıldığı hikayeler daha sonra eğitim camiasının Bursa’da tanınan ismi Zeki Baştürk’ün başkanlığını yürüttüğü Bursa Eğitim Hizmetine Yardım ve Eğitimi Geliştirme Derneği tarafından “Çocuklara Öyküler” ismi ile kitaplaştırdıldı.

“Kore’nin Bağımsızlığını Şehit Türk Askerlerine Borçlu…”

Mehmet Özcan’ın hayat hikayesinin dönüm noktasında isebir komşunun derin izleri vardır. İzmir Dikili’den komşusu olan eğitimci olan Ayşe Berber’i dinledikten sonra ise tamamen hayatı değişir. İsterseniz bundan sonra Mehmet Özcan’a bırakalım sözü. Mehmet Özcan; “Sanırım hayatımın önemli bir kısmını siz üst satırlarda verdiniz. En büyük hayalim öğretmenlikten sonra kitap yazmaktı, ben bunu 3 eserle başardım. Son kitabımın hikayesini de sanırım benim anlatımıma bıraktınız. Dilimiz döndüğünce o hikayeyi de sizinle paylaşacağım. Kitabın ismi SELANİKLİ. Selanik Göçmenleri’nin dramını anlatan, gerçek dramatik olayların kesişme noktasını bu kitapta bulacaksınız. Selanikli’de bahsi geçen Kore Savaşları’nda ben ilkokulda okuyan bir çocuk idim. Yazarken hikayeyi o günlerin endişeli heyecanını tekrar duydum. Seferihisar’da eğitim gören askerleri, Genaral Tahsin Yazıcı’yı, mahallemizden savaşa gönüllü olarak katılan ve “Gazi” olarak dönen adına “Koreli” denen komşumuzu, Kunuri Savaşını ve radyodan öğle saatlerinde okunan Kore Mektupları saatlerinde ailesine ve sevdiklerine selam gönderen askerler tekrar gözümün önünden geçti. Aslına bakarsanız bu kitabın ben televizyona film olarak çekilmesini istiyorum. Selanikli’de kendinizden çok şeyler bulacağınıza inanıyorum.” dedi.

“Selanik’te Çileli Yıllar…”

Özcan; “Selanikli iki ana temadan ve iki ayrı öyküden oluşuyor. İlk öykü 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşları ardından başlıyor. İki göç yaşanıyor. Bu yaşam öyküsünü yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra öyküye mazhar olan sadece bir ailenin hikayesi Çağan Irmak’ın çekiği “Dedemin İnsanlar” filmi gösterimine girmişti. Kendiside Seferlihisarlı olan Çağan Irmak sanki bizim öykümüzden etkilenmiş o hikayeyi efsaneleştiriyordu. Yerini yurdunu bilmediğin bir yere tüm aileni alarak aç, suzuz, parasız göç etmek çok zor olsa gerek. İzmir Dikili’den komşularımız Tanju-Ayşe Berber ile aynı dönemlerde karşılaşırız, hoşsohbet insanlardır. Hikayeler unutulmamalı gelecek nesillere anlatılmalıdır. Selanik ahı tutumuş insanların kentimidir bilinmez ama 2 Dünya Savaşında 50 bin Yahudi’ye acı bir şekilde mezar olmuştur. Selanik’in Eğriboz Adası o dönemde Türklerin yoğun yaşadığı bir merkezdi. Hikaye burada başlıyor. Ortodoks Rumlar ile Türkler; Osmanlı vatandaşı olarak huzur içinde yaşarken 93 Harbi çıkınca dengeler değişir. Ayşe hanımın büyük dedesi Eğribozlu Ahmet ailenin tüm mal varlığını üçüne beşine bakmadan satar. Selanik merkeze yakın bir yerde toprak alır, çiftçiliğe başlarlar. Zaman içinde de toprak ağası olurlar. Eğribozlu Ahmet, mal alıp satarken tesadüfen gördüğü yörede yörük beyinin kızı olarak bilinen Sabriye’ye aşık olur. Evlenirler, iki ailenin ekonomik güçleri de birleşir. Selanik’te Akçalı olarak bilinen çiftlik o tarihte Eğribozlu Ahmet tarafından kurulur. Ahmet ile Sabriye’nin ilk coçukları Ayşe koleradan ölür. 1990 yılında ismine Yusuf koydukları bir evlatları daha olur. Yıl 1916’yı geçtiğinde Birinci Dünya Savaşının kasıp kavurduğu o dönemlerde Eğribozlu Ahmet Efendi tek oğlunun askerlik yapması için Selanik Askari Hastane’ye gönderir. Yaşı küçük olduğu için hastanenin erzak işleri için görevlendirilir. Hastane işleri ile uğraşan Yusuf o hemşireyi görünce aklı başından uçar. Gördüğü kişi dönemin Cezair Sömürge Bölgesi’ni yönetmek için atanan Fransız Valisi’nin kızı hemşire Corolin ‘dir. Corolin babasını dinlemez savaş bölgesinde kaçak hemşire olarak girmeyi başarır ama Almanlara yakalınınca ceza niyetine Selanik’e getirilir ve hastanede çalışmaya başlatılır. Dere kenarında yabancı kızlar bir gün yüzmeye gider, Yusuf dururmu oda onların arkasından. Yüzme sırasında Corolin boğulma tehlikesi geçirince Yusuf kızı kurtarır. Kız Yusuf’a Fransızca öğretir. Arkadaşlıkları ilerler Corolin’in cezası biter ve Fransa’ya döner. Yusuf; Corolin’i unutamaz. Eğribozlu Ahmet Efendi oğlunun aşkını unutması için Yusuf’a Selanik merkezde bir dükkan açar. Kurtuluş Savaşı günlerine gelinmiş Batı Tarkya ise Türkler azınlığa düşmüş bir vaziyette imiş. Eğribozlu Ahmet Efendi bölgenin tanınan bir ismi olmasına karşı aynı zamanda özel bir görevide kendisine misyon edinmiş bir isim. Mustafa Kemal Paşa ile kurduğu yakınlık nedeniyle Zübeyde Hanıma giden tüm mektuplar aslında Eğribozlu Ahmet Efendiye geliyor, Selanik’ten Anadolu’ya giden tüm mektuplarda Sabriye hanımın ağabeyinin oğlu Salih Bozok üzerinden ulaştırılıyor. Mustafa Kemal Paşa ve askerlerinin Selanik’i de Anadolu’ya katacaklarını düşündüklerinden 2,5 yıl bu koordinasyon devam eder. Rumlar irtibatı fark ettiğinde ise Ahmet Efendinin konağına çökerler. 8 kalabalık mübadele ile gelen Rum ailesini konağa yerleştirirler. İşkence dolu günlerde başlamış olur. Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulur ve en büyük desteği de el altından Eğribozlu Ahmet Efendi verir. Savaş biter barış planında Selanik Türk toprağı olarak sayılmadığından zorunlu göçte başlar.” dedi.

“Yusuf Artık Yörenin Yeni Ağası…”

Özcan; “Eğribozlu Ahmet Efendi ve ailesi bin bir zorlukla Seferihisar’a gelmiş ve Selanik’te bıraktıkları mülklerin yüzde 40’ına razı olmuşlardı. Yusuf’a adliyede zabitlik görevi bulan Eğribozlu Ahmet Efendi bir yandan da çiftlik işlerine hız vermişti. 3 dil bilen ve hukuk kurallarına kısa zamanda kavrayan Yusuf çevrede hızla ünü yayılmış kısaca kendisine “Selanikli” deniyordu. Bir zaman sonra Güzide isimin de kendi gibi göçmen kökenli bir kız ile evlendirildi. Bu evlilikten Melih isminde bir oğulları Sabriye Birsen isimli kızları oldu. Yusuf soyadı kanunu çıkınca eşinin de telkiniyle Erdem ismini seçti. Eğribozlu Ahmet efendi ve Eşi Sabriye hanım vefat etmiş zaman içinde ünü tüm Ege’ye yayılan Yusuf ilçenin artık Tarım Kredi Kooperatifi müdürü olmuştu. Hikayenin Generalliğe kadar uzanan öyküsü, ilk Öğretmenevi ve 24 Kasım’ın nasıl vuku bulduğunu da kitabın tamamını okuduğunda öğreneceksiniz. Koreli Gazi sizleri sayfasında misafir edecek. En Dergi Yönetimi’ne bana ve kitaplarımıza zaman ayırdıkları ve sütunlarına, sayfalarına taşıdıkları için teşekkür ederim.” dedi.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>