Ahmet Koçak yazdı; LİYAKAT Mİ DEDİNİZ?
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Doğduğum yıl sağcı Demokrat Parti iktidardaydı. Bir yaşıma geldiğimde 27 Mayıs askeri darbesi oldu. 1950 yılında aldığı iktidarı 1960 yılında bir askeri darbe ile bıraktı. Ülkede yaşanan büyük olaylar bir yaşındaki çocuğu bile etkiler. Beni de etkilemiş olmalı ki hep dikkatli ve sağduyulu hareket ederim. Atatürk’ün yakın silah arkadaşı, Atatürk Devrimlerinin yerleşmesi için ömrünün sonuna karada mücadele eden İsmet İnönü’yü radyodan dinleyerek, gazetelerden, dergilerden demeçlerini okuyarak başlayan siyaseti yakından izlemem altmış yıldır devam ediyor.
Darbeden sonra (1961) CHP ile Demokrat Parti’nin devamı olduğu söylenen AP koalisyon hükümeti kuruldu. O hükümetten sonra sol görüş ve CHP bir daha tek başına iktidar olamadı. Yetmiş yıldan fazla bir süredir ülkeyi hep sağ görüşlü hükümetler yönetti, yönetmeye devam ediyor. Halkın yüzde yetmişi sağ partilere oy verdi. Bunların yüzde yetmişi de yoksul, eğitimsiz inşalardan oluşuyor.
Ecevit’in Erbakan’la kurduğu koalisyon hükümeti döneminde Kıbrıs’ta Türklere işkence ediliyordu ve Kıbrıs Barış Harekâtı yapıldı. Bülent Ecevit Kıbrıs Fatihi olarak adlandırıldı. Harekâtı radyodan dinledim. Uçaklarla bombalanma tehlikesi vardı. Yerimiz belli olmasın diye geceleri, gaz lambalarıyla aydınlanan pencerelerimize siyah perdeler takardık. Harekâtın ardından gelen Amerikan ambargosu; akaryakıt, gazyağı, tüp kıtlığına neden oldu. Müslüman ülkeler ambargoya sıkı sıkı uydular. Sadece Kaddafi uçak yakıtı verdi ve ambargoyu dinlemedi. Doğal olarak darlık oldu. Uzun kuyruklar oluştu. Nedenini bile bile bu durumu sağcılar hep kullandı; CHP’ye oy verelim de yine yağ tüp kuyruklarında mı bekleyelim, dedikçe oy aldılar.
Liseyi bitirdiğim yıl iktidarda MC(Milliyetçi Cephe) olarak adlandırılan AP, MHP, MSP koalisyon hükümeti vardı. Üniversite sınavından 355 puan almıştım. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Eğitim Enstitüleri ve başka bazı bölümler taban puan yayınlar ve o taban puana göre ön kayıt yaptırılırdı. Okuduğum Yozgat Eğitim Enstitüsünün taban puanı (Yanlış anımsamıyorsam)180 idi. Yazılı ve sözlü sınavların ardından kesin kayıt yaptırılırdı. Hiç bir partide, dernekte kaydım yoktu. Sağ görüşlü arkadaşlarım “falanca derneğe ve ya ocağa kayıt yaptırmazsan asla kazanamazsın” dediler. Puanım taban puanın iki katı olduğu için gerek duymadım. Yazılı ve sözlü sınavlara girdim. Sonuç: KAZAMAMADINIZ oldu. Bu durum her görüşten çok arkadaşımın başına geldi. Liseyi bile zar zor bitirenler, okuma yazması kıt olanlar, okuduğunu anlayamayanlar kazandı, hava atarak gezmeye başladılar. Bu gençlerin emeklerine yazık değil midir? Sağcı kafa için önemli değildir. Kendi adamları bir yerlere gelsin yeterlidir.
Bu durum çok zoruma gitmişti. Sağcı bir grup dışında hiçbir yere kaydı olmayan ve ya solda yer alan bir kişi bile girememişti. Tekrar üniversite sınavına hazırlanmaya başlamıştım. Sağcıların adaleti ile ilk tanışmam böyle oldu. Liyakat sadece kendilerinden olana işliyordu. O yıldan sonra bir daha hiçbir sağ partiye oy vermedim.
Birkaç ay sonra MC hükümeti düştü. Ecevit yine bir koalisyon hükümeti kurdu. Uğradığımız haksızlığın farkındaydılar ve okula ön kayıt yaptıran herkesin okullara kaydının yapılacağını söyleyerek büyük bir haksızlığı gidermiş oldular. Gittim kaydımı yaptırdım. O nedenle Bülent Ecevit ölene kadar hep onun partisine oy verdim. Sağcı liderler gibi yalan söylemezdi, hazineden para çalmazdı, haksızlık etmezdi, liyakate çok önem verirdi. Başbakanlığı döneminde benim bağlılarım atansın demedi; okul yöneticileri, şube müdürleri, milli eğitim müdürleri sınavla atanmaya başlandı. Şimdiki KPSS ilk onun döneminde; 1999 ve 2000 yıllarında Devlet Memurluğu Sınavı (DMS) olarak ÖSYM’ye yaptırılmaya başlandı. Sözlü sınav yoktu, alınan puanla atmalar yapılıyordu.
Öğretmenlerin yurt dışı görevine atanması için sağ iktidarlar döneminde göstermelik bir sınav yapılır kendi adamları görevlendirilirdi. MEB’in yaptığı sınava başvurmuştum; “Boşuna girme görevlendirilecek öğretmenlerin adları bakanın önündedir” dediler, dedikleri çıktı kazanamadım. Sağcı hükümettir ne yapsa yeridir.
Benim yurtdışı sınavını kazanmam yine bir sağcı koalisyon hükümeti döneminde oldu. O dedi benim adamım, öbürü dedi benim adamım gidecek. Anlaşamayınca sınavı ilk kez sınavı bakanlık değil ÖSYM yapsın dediler. O sınava girdim. Yazılı sınavı kazandım. Mülakatta elerler, hükümetten bir milletvekili bul, dediler. Öyle bir yola başvurmak aklımdan bile geçmedi. Sözlü sınava da girdim başarılı oldum. Sonradan gazetelerden okudum; dört yüz öğretmene gereksinim varmış. Bin kişi kazanır, altı yüzünü mülakatta eleriz yine bizim adamlarımız gider, diye düşünmüşler. Dört yüz kişi kazanınca eleme durumu da ortadan kalkmış. Böylece yurt dışı görevine gidişim yine bir Ecevit hükümetinde oldu.
Son sağ iktidarın adalet anlayışını bu günlerde seçilmiş belediye başkanlarına yapılanları yaşayarak görüyoruz. İşte Mülakatı kaldıracağız diye halktan oy alan iktidarın adalet ve liyakat anlayışıyla tanışan genç öğretmenlerden bir kaçı:
*KPSS’den 82,4 alarak alanında 14. olmasına rağmen mülakattan 53 puan ile elenen kimya öğretmeni,
*Geçen yıl İzmir 9 Eylül Üniversitesi’nden mezun olan sınıf öğretmeni Güven, 79 aldığı KPSS puanının mülakat ile 56’ya düşürüldüğünü söylüyor,
*Beden Eğitimi öğretmeni Hikmet Çiftçi ise 88 puanla kendi branşında Türkiye 33.sü oldu. Ancak mülakattan 51 puan alan Çiftçi, atanmak için tercih yapma hakkını kaybettiğini belirten bir yazıyla karşılaştı,
*Sınıf öğretmeni Enes Bingöl de KPSS puanına göre kendi branşında ilk 600’ün içerisinde yer alıyordu. Mülakat ile puanının 81’den 51’e düşürüldüğünü söyleyen Bingöl, atanma hakkını kaybetti.
*İzmir’de MEB’e bağlı bir özel okulda öğretmenlik yapan matematik öğretmeni Ayşe Ece Tan, 730 kişinin alınacağını; kendi branşında 303. olduğunu mülakatta düşük puan verilerek elendiğini, söylüyor…
ahmet.kocak16@hotmail.com