Haberde Bursa

Ahmet Koçak yazdı; İKİ RESİM ARASINADAKİ FARK-2

03.12.2023
325

Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;

Dişlerinin tamamı dökülünce alt, üst damak yaptırdı. Gençken “hah hah haayyy!” diye güler, İlk “hah!” da başını geriye atıp ağzını açar, ikinci “hah!” da rükûa eğilir gibi yapıp, gülmenin finali ve en tatlı yeri olan “haayy!” ağzından çıkarken iki elini dizlerine vurarak güler, o gülünce tüm dünya gülerdi. Yaşlanınca; birinci “hah” da yine başı geriye gider, ikinci “hah!” da rükûa eğilir gibi yapıp gülmenin en tatlı yeri olan, “haayy!” ağzından çıkarken dizlerine iki eliyle vurunca takma dişleri o basınçla yere düşer. Yakında toprak olacağını söylemek ister gibidir toprak olan dişleri.

Mezardaki annesi çıkıp onu görse tanıyamaz, “bu, benim doğurduğum o güzel çocuk olamaz!” der. Artık gülerken ilk iki “hah” ı söyleyip en tatlı yeri olan, “haayyy!” ile dizlerine iki eliyle vurma kısmını kesince gülmesi; Erol Taş’ın kahkahayla gülerken birden ciddileşen yüzü gibi olur. O da, “haayy!lı gülemedikten sonra ben gülmeyi neyleyim” diye düşünerek gülmemeye başlar.

Takma dişleri olmadan yüzü yukarıdan aşağı doğru beş santim küçüldüğünden görenler onu tanıyamadığı gibi, zavallı görünüşüne bakıp acırlar. Hatta uygun ortamda olsalar ağlarlar bile.

İlk kez otobüste yer verdikleri günün akşamında bir türlü uyku tutmaz. Devlet dairelerine gittiğinde,- okuyan araştıran, yenilikleri takip eden biri olsa da– “sen yaşlı bir adamsın. Bu işler sana göre değil” demeden “Çocukların varsa onlara sor amca.” der, yaşlı olduğunu dolaylı demiş olur. O akşam da uyuyamaz. Zaten uyuyamamak için bahaneye gereksinimi yoktur. ‘Emekli olup bol bol uyuyacağım’ düşüncesi ile emekli olmuştur; geceleri yaşayıp, gündüzleri TV karşısında uyur.

Bir olay hepten kötü olamaz. Yaşlılığın iyi yönleri de vardır kuşkusuz.

*Bembeyaz takma dişleri ile hafif gülümserken; babacan, sevimli bir ihtiyar olur.

*Takma dişlerden sonra; sık sık biten diş macunu, çabuk deforme olan diş fırçası masrafından kurtulmuştur. İki liraya bir şişe çamaşır suyu alır, altı ay idare eder. Yatarken yarım bardak çamaşır sulu suya takma dişlerini koyar, sabaha kadar bekleyen dişleri Omo’yla yıkanmış gibi bembeyaz, arınık bir halde sabaha onu bekler. Ne bulunmaz nimettir(!)

*Çalışmak zorunda değildir; çalışırken kesilen primlerini emekli aylığı ile çıtır çıtır yer.(emekli maaşlarının alım gücü iyice düştüğünden o gelen çıtırtılar takma dişlerinden gelen sesler olabilir)

*Azgın boğalık dönemi bitmiş, oturan boğalık dönemine geçmiştir. Kadınlar onları hemcinsleri olarak görür, pek ciddiye almaz; müstehcen konuları da yanlarında konuşmaktan çekinmezler.

*Belediye otobüslerinde oturarak; şehirlerarası otobüs konforunda bedava seyahat eder.

*Çocuk büyütme, onların geleceğini hazırlama dönemleri çok gerilerde kalmış torun sevme dönemine girmiştir.

*Eve yeni eşyalar alınmaz eskilerle idare edilir. Borç ve taksitten kaçınma dönemidir de aynı zamanda. Çocuklarına miras olarak borç bırakmak istemez.

*Beğenilen kitaplar yeniden okunur, sinema filmleri ve televizyon dizileri ilk kez izleniyormuş gibi tekrar izlenir (unuttuğundan)

*Doktorlardan daha sağlıklı yaşamak yerine; alzaymır, demans olup çocuklara sorun yaratmaktansa “küt” diye kalp kriziyle gidişin yolarını sorarlar. Sorarken de; “sakın sigara, içki deme doktor. Onlara gücümüz yetmez. Daha ucuz yolunu söyle” deme dönemindedirler…

Pazarcılar, esnaf gençken; ”beyefendi”, yaş alınca; “abi”, daha sonraki yıllarda;  “amca”, birkaç on yıl sonra;” hacı emmi” demeye başladıkları gün; “bu insanı ilk kez görüyorum. Benim hacca gittiğimi nereden biliyor? Demek ondan bana “hacı emmi” diye hitap ediyor” diye düşünse de, yaşlı olduğu için böyle söylendiği gerçeği kafasına dank eder. Üzülür. (Lütfen yaşlı, genç demeden insanlara beyefendi, hanım efendi diye hitap ediniz.)

Erkekleri boş verir de en fazla kadınların; “ bey amca”, ”dede”, “hacı dayı” demelerine kafayı takar

                                                     …

O resimde görülen yakışıklı adamı yıllar; eğdi, büktü, çamaşır gibi sıktı; sonunda köyün sığırcısına döndürdü. Kadir İnanır gibi başlayan yaşam filmlerde mezarcıyı canlandıran Kamer Sadık haline getirdi. Ömrümü yedin bitirdin hayat!…

Karacaoğlan, “BİR KIZ BANA EMMİ DEDİ NEYLEYİM!” şiirinde ne güzel anlatmış duygularımı;

“Değirmenden geldim beygirim yüklü
Şu kızı görenin del’olur aklı
On beş yaşında kırk beş belikli
 Bir kız bana emmi dedi neyleyim…

Karacaoğlan, “hacı emmi”, “dede” diye hitap edilmeden bu dünyadan göçmüş olmalı ki; Bir kız bana “hacı emmi” dedi neyleyim!” şiirini yazmamış.

ahmet.kocak16@hotmail.com

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

>